30 Eylül 2014 Salı

Uyurken

Kalbimden atmaya çalıştığım zehir ele geçiriyor beni, bir de sen.. 
Vücudumu sarıyorum kat kat. Üşüyorum.. 
Çok konuşuyorum onu da biliyorum.. 
Sırtımın oyukları ağrıyor, sen geliyorsun sonra...
Ben tekrar uyumaya çalışıyorum, olmuyor..
Biraz dumanla daha da açıp uykumu zehirlemeye devam ediyorum kendimi, sensiz. 
Perde aralıklarından mum gibi ışıklar giriyor eve.. 
İyi yanan bir çakmağım olsaydı keşke...
Kalkıp gelmezdim beşyüzotuzsekiz kilometre..

29 Eylül 2014 Pazartesi

Orospu Kırmızı

12_    Gönderdiğin mektupla karşılaştım. Sokaktan geçen kamyon oturduğum koltuğu devirdi. Zaten hep sensiz olduğumu anladım. Zaten hep sana yazıyor olduğumu. Büyük bir hızla kendi hapishanemi inşa ediyorum. Güvenilir ve pahalı çelik. Çok ağladım, çok erkek oldum ama çok da kadın. Kimseyle, kendimle bile yaşayamadım. Birkaç sözcük inliyor dilimin altında, gerçek ne bilmiyorum. Bir suçlu gerek bana..; hemen şimdi, benim gibi.

13_    Her şey dönüyor ve kendi etrafındaki tüm masumiyeti yok ediyor. Her şey dönüyor ve kendi etrafındaki tüm masumiyeti yok ediyor. Cehennemi sevmekten başka elimde insanca kalan ne var ki.. Herhangi bir sokakta ona rastladığımı unuttuğum için seviyorum cehennemi. Cehennemi ruhu hala üşüyenler için istiyorum. Kendi kötülüğümü istiyorum, son bir defa aramanı istiyorum.

14_    Ama yapamıyorum.

22_    Beni hangi dalga sesine borçlu çıkardığına bir bak. İleride, çenesini kaşıyarak suçlular gibi hızla yürüyen adama; bisikletinin altında oyuncak bisküvilerimi ezen çocukluk arkadaşıma ne kadar benzediğini anlatmak istiyorum. Arkamdaki arabada sevgilisinin ellerini öpen delikanlıya; "beni de böyle sevmişlerdi ama teypte başka bir şarkı çalıyordu" demeyi.. Bir zamanlar...

27_    Ben varoşların dansıydım, o prenslerin anarşisti. Ben çok zengin olmak istiyordum, o ise serseri. Ben onu sevenlerden nefret ediyordum, ama o herkese beni sevmelerini söylüyordu...

29_... Dur. Birileri yola elmas kolyelerimi düşürmüş. Bacaklarımı karanlık sulara sokuyorum çünkü,bir kadın ağlamış "yıldızsız kaldı gökyüzü" diye. Gidemez o.. Gidemez... Gidemem. Sadece sırtımı öp ve üşüyüp üşümediğimi sor. "Elbisen yırtılmış, rujun nerede.., beklediğim seni böyle görmeye tahammül edemem ki" de. Yola dönüp gözlerinden düşürdüğün anıları toplarım, bütün elmaslarımızı.İste benden onları hadi... Ben.., ben.., iyi bir insanım..
Midem bulanıyor. Gidemezsin. Çoraplarımı veririm sana, angora kaşkolümü.., "bak, bunları çok severim" cam bileziklerimi. Al onları benden, özlediğini anımsa. İzin ver yanına oturayım, hiç konuşmam.

38_    Sana yazarak kurtuluyorum. Bir de çubuk kraker yiyorum.

41_    Bıktım bu sözcüklerden. Evirdim, çevirdim, yazdım, durdum. Kollarına yüz bin kez sarıldım. Gazoz kapağı diyor ki; asfaltın üzerinde tekmeleyip durduğun tek bir gerçek kaldı. Tek gerçek, hiçbir şeye sahip değilim. İçimden beni sokağa çıkartan, seviştiren; içimde beni sonsuz kuşkuda bırakan bir yaratık duruyor. İnan bıktım bu sözcüklerden; karanlık, gece, çocukluğum, eski kocam, korku, yeni sevgilim, Afrika, çilek, tanrıçalar ve çalan telefon seslerinden bıktım. Bir de kırmızı rujdan. Kendi fotoğrafına gülümseyen, kendi içkisinde boğulan, kendi annesinin celladıyım. Buyum işte, başka türlü nefes alamam. Çocuk da doğuramam. Hadi nefes al..

85_    Demir kapı, demir olan sözcük. Köşesinde akasyaların buğulu kokular yaydığı; parasızlığı, aşkı, cinnetimi gördüğüm ev. Bir diğerini öldürmeden alınamayan zafer tadı. Ve bana anlatılan tüm tarihlerin kahramanlığına sığınamayacak kadar kimsesiz kalan çocukluğum. Az öğrenmeliydim, az soru sormalı, hiç yanıt beklememeliydim. Ama, bir sabah bunları yaptım. Kazanılmış nefretlerin övüncü sindi aynalara. Ve bir de utanç...

91_    İşaretsiz ve köpeksiz bir evde yazılamayacak kadar çok hikayesi olan kadınlarla oturdum. Aynı terasta reçel ekmek yedim. Ve hey Maykıl dinliyordum, köylü ve kör inançlıyım. Bana İngilizce öğretmedin.., pis.
Bir dilenci gibi yalvarıyorum yine de yanıt vermiyor sözcükler. Sözcükler bana kazık attı. Tek kelimeyle kazıklandım. Babamı yiyip portakalla seviştim. Başımı reçellere yaslayıp uyudum. Başkaları nasihat etti, korudular beni. En kör yerleriyle bir şey olacağıma inandılar. Sevmek için nedenim kalmamıştı. Nedensiz de sevileceğini güzel yüzlü salak bir gitaristi sabaha kadar izleyince anladım. Kendimi bir tek sözcüklere düzdürdüm. En çok televizyonda, sinemada, okulda, sokakta ve sende ağladım. İnanamıyordum, ihanetlerle yaşıyorduk; hem de sen benim kırmızı balığım, hem de ben. Başkalarının dillerindeki öfkeyi yalıyorduk. Sadece bu yüzden yazarken kendimi tanrıça sandım Tanrıyı iş üstünde yakaladım.. O da bana bu cezayı verdi; bir türlü;
....................................................................
.......................................................................... Fısıltı eksik kalıyor, aşk daima eksik kalıyor. Offf bunu bana niye yaptın, bunu bana niye yaptın. Dur bir nefes alayım.. ve senin sevdiğin kadın olayım.



28 Eylül 2014 Pazar

Eylül Sonu

Etimden kopardığım bütün tırnaklarım sana..
Ne zaman gidecek olsam(n) şehir ağlar...
Kimseye benzetemediğim insanlar yaratıyorum yalnızlıktan, evet.
Kimseye benzetemeyeceğin insanlarda var olmaya çabalıyorsun yalnızlıktan, evet..
Ama..
Kazandın! 
Gidiyorum. 

23 Eylül 2014 Salı

Sonbahar (!)

Titriyorum..
Bacaklarım,ellerim...
Bu mevsim bu kadar soğuk değildi evvelde...
Yara içinde bedenim..
Belli noktalarda, yerli yersiz yarılmış..
Bu mevsim bu kadar acılı değildi evvelde...
Camsız göremiyorum artık..
Gözlerim yorgun, kahve kahve..
Ellerim ama titriyor hala..
Bacaklarım sonra..
Isınmaya çalışsam da nafile..
Bu mevsim bu kadar.. evvelde.. neyse...



21 Eylül 2014 Pazar

27,5

Yetmiyorsa artık içkiler uyumana, başka çareler bulma vaktin gelmiştir.
Son sigaranı paylaşıyorsan hala tanımadığın insanlarla, kalmıştır kuytunda anaçlığın.
Ayacıklarını üşütse bile küfür etmiyorsan şehre,  sevilecek yerleri vardır hala.
Ve hala durup gözünün önüne getiriyorsan iki dakikalık sarılmaları, gülümsüyorsan, aşıksındır.
Yaş günüm kutlu olsun. 

18 Eylül 2014 Perşembe

Eylül



Yamalıyorum yine tenimi renkli boyalarla.. Mavi kuşlara karıştı ağaçlar, Aylar, yıldızlar.. Gökyüzüne göz kırpıyor ten renklerim.. Yağmur damlalarına çarpmadan yükselebilirlerse eğer, gökkuşağı oluşacak şehrin gizli bir sokağında..


1 Eylül 2014 Pazartesi

"Şarkı henüz bitmedi"

İki bira, iki dakika, iki şarkı, iki dünya, iki insan, iki nefes, iki sarılma, iki öpücük, iki yürüme, iki bakışma, iki durma, iki el, iki yüz(lü) ...
Parlak beyazlarım güzüme batıyor... Dört tel oldu.. Hepsi yeni ve minik... 
Uğurlu kıyafetlerim, kolyem ve ojem ile hazırım yeni yılıma.. 
Sade, kimsesiz, sakin (!)... 
Her Eylül saçımı okşar, öper, yıkar, sarılıp uyutur beni, yaşlandırır sonra... 

"...Gözlerin dolar avuçların terler
Bir yalan söyler avutursun avunursun
Yerle bir olmuş bu yıkık dökük şehre
Bir şarkı söyler susturursun...
... Sanki hiç olmamış gibi.. "