17 Ekim 2014 Cuma

sokaklar uyudu artık öpüşebiliriz

-20   bir katil önce sevdiklerini öldürür. Her masum dokunuşunda tetiğine..., bunu bilmek bir saadettir. Bak.., meğer ben de bir an için sevmişim kendimi.

-21   bu pencereleri daha önce de kırmıştım. Teras katlarında, arka bahçelerde, bar tuvaletlerinde, seviştiğim sırtlarda, uydurduğum masallarda, derbi ile yapıştırılmış yırtık ayakkabılarımda, kilitli iğnelerde... ama kim inanır kuş dili konuşan bir falcıya,, yaşıyor gibi yapan büyücülere. En zavallı halimle yığılıyorum. Bunun hangi kötülüğün dirilişi olduğunu bulmaya çalışıyorum. Oğlum saçlarımdan anlıyor kim olduğumu..., sol omzumun eğikliğinden. Önce omzumu öpüyor.. Yatağın arkasına kusuyorum; alışılmamış karanlığa. 
Herkesten önce beni sevsin istiyorum. Oğlum............,

-24   dans pistini yaktığımı söylüyorlar.....

-25   bir soru vardı ve o hiç sorulmamalıydı. Kahretsin, sordum..., şimdi onu iştahla yiyorum.. Yeniden kendimi tükürüp yalamam mümkün mü..., Çarşamba bu kadar ıssız mıydı. Cüzdanımdaki fotoğrafımı ve kayıp inancımın akıp giden beyazlığını seyrediyorum. Aşksızlık diyorlar, kemirip duruyormuş içimizdeki gardırobu.., artık aldanamıyorum.. Ahhhh diyorlar.............

-27   bacaklarım ağrıyor, tırnaklarım, saç diplerim. Yalvarırım artık yapmayın. Hiçbir yeri yakmadım. Sessizliiiiiiiiik... susmak gerekti her zaman. Gözyaşının ardından susmak, uçurum sarkmanın ardından susmak, düşmenin ardından susmak... Yatağın metalleri ve perdenin kımıldamayışıyla sarsılıyorum. Hayatta kaldığımı düşündüğüm karanlık, portakal rengi bar tuvaletleri geliyor aklıma. Sürünerek, sakat ya da terkedilmiş bir düşe tutunarak dışarı çıkmaya çalışıyorum. Yalancı düşlerim, yalancı annem, yalancı portakal rengi satıcı...; tuvalet kağıdının kenarları bacaklarımı kesiyor, kan akıyor, midem bulanıyor............. hayıııııııır, ben yapmadım.

-29   yıkılmayacak kadar yalnızım. Aşkın karşısında ölüp ölüp dirilen acılar için söz veriyorum, sana henüz ölmedim, yaşıyorum numarasını yapabilen herkes için söz veriyorum baba.....; boşuna tinerlemedim sokakları, boşuna durup durup kusmadım, boşu boşuna küfretmedim orospu olan hayata..., boşuna ezberlemedim bu kurum tutmuş tarihi.. sen hiiiiiiç duymuyorsun diye baba, okaliptüslerin altında ne çok çiğ birikti diye... sil ellerim, sil seni...

-35   o uyurken ben aynalarda kavuşmayan sözcüklerimizi biriktirdim. Çıplakken, banyo havlusuna sarılmamışken. Sözcüklerimizi ve öpüşmelerimizi biriktirdim. Soluksuz kalana dek koştum. 3 çıkmaz sokağa girdim. 3 ünde de ona rastlayıp utandığım 9 otuz matinesindeki filme girdim. Yalnızlıkla ve terimle gizliden sevişip kimseye belli etmedim. Dans pistini yakmadım tamam mı...; ben o sokaklardaki çöp bidonlarını bile devirmedim. Hatta kara kediyi görünce saçımı çektim. Gırtlağımdan ciğerlerime dolan iğrenç kurt kokusuna bile katlandım. Neler söylüyorlar, o ben değilim..., kimsenin portakalını yemedim. Ahh her şeyden kaçabildim ama................... kaçamadım. Oysa,..

-44   bu koltuk, bu çiçekler, bu pijama, bu çikolata kutusu, bu SU..... Hep veda,ya koşan ayak sesleri. Top sesleri, ip sesleri, babamın sesi, duvarlar.......... bu sessizlik...; yaşamak isteyen bir yanım var biliyorum ama takılıp kalıyorum. Taaaaaa içimde başka bir hayat debeleniyor,,, o da arıyor kendi kalbinin tanrısını... Bu sessizlik.........; ayağa kalkıp düşüyor. Taaaaa içimde....; oysa zarifçe vedalaşacaktım her parçamla.

-45   kazanmak zaten yakışmazdı bana. Kazananların,, onların yakalarında LAV STORİ,ler ölürken bile dişlerini fırçalayan, koltuk altlarını deodorantlayan aşklar var. Her ayağa kalkıp düştüğümde nefer ayarı yaptım. Yaptım,, yaptım........, onlara baktım baktım.......... gözlerimi kapatıp yağmurun yağmayışından SUÇU çıkarttım.

-49   korku biriktirdim. Avucuma sığacak büyüklükteki her şeyi küçük defterlere biriktirdim Odama dökülen rüzgar yanığı yaprakları, radyodan çekilmiş acıklı şarkıları, ALIŞAMADIM diye biten şiirleri, KEŞKE diye başlayan mektupları.......... Biriktirdikçe azaldım. Bana yanlış tren istasyonları gösterdiler. Baksana, ordamısın, dinliyor musun beni.....? Kapını deliğinden babamın beni koruduğu sokağa bakıyorum....; hatırladıklarımın masumiyetiyle ölüyorum. 

-60   sar bedenimi; kitabımdaki son paragrafta uyuyayım. O senin en sevdiğin kitap olsun. Bırak o korkunç şiirler okusun alnımızı. Bu kadar kırılmışken ve hala kırılabilecekken bırak sayfalar onarsın bizi. Hala ilk günkü kadar yakınım sıcak mürekkebe. Aşk senin kadehinde bakışımı delip geçerken anladım........... camdan bulutların altında yattığımızı.., yağmur yağarsa ölebileceğimizi....

-61   artık öpüşebiliriz...........;

-64   Başını eğ yeşil çimenlerin şairi
              Başını eğme zamanı geldi
              Tuzaklarla dolu yeryüzü kampı ilerliyor
              Artık bir kalbin yok 
              Yağmuru hatırlayarak doldurduğun küçücük bir kabın bile yok 
              Onun gözleri senin üstünden bir bıçakla sıyrıldı
              Artık gururla taşıyacağın yarınların da yok 

-65   Kalbini taşla ezdin
              Yanlışlıkla bir hayvan öldüren tekerlek gibi
              Şimdi etrafına bakıyorsun
              Anladın yeryüzündeki yalnızlığını 
              Yırtılmış mektuplar rüzgara savrulduğunda
              Kedere de boyun eğersin aslında
              Şimdi de kendi vahşetine boyun eğ
              Aşkla besleyip bir palavra büyüttün sırtının üstünde 
              Birinin kaybettiği değildi bulduğun 
              Onu tanıyamaz oldun
              Herkesi haklı yaptın 
              Haksızlığın o kadar büyüktü

-66   Ruhumu saran sessizliğe seni nasıl bağışlatacağım
              Kalbi olmayan bu bedenin üstünde
              Tanınmaz olana dek devam edecek 
              Bu işkence


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder